New York'ta Sonbahar 2000
Orta yaşlarda çapkın ve kadınlara karşı acımasız olan bir adamın bir genç kıza aşık olup olgunlaşmasını anlatıyor...
Orta yaşlarda çapkın ve kadınlara karşı acımasız olan bir adamın bir genç kıza aşık olup olgunlaşmasını anlatıyor...
Yakışıklı ve başarılı moda fotoğrafçısı Romain ölümcül bir kansere yakalandığını öğrenir. İstemeye istemeye tedavi gören Romain hastalığını ailesinden saklar ve onları kendisinden soğutmaya çalışır. Bir sonraki adımı hastalığından habersiz olan erkek arkadaşını terk etmek olur. Durumu sadece büyükannesine anlatır;ona göre yaklaşan ölümü kabul etmenin başlangıcı budur.
Allen Interiors’dan sonra yine birbirinden farklı üç kızkardeşin hikayesini anlatıyor. Merkezde Hannah olmak üzere kızkardeşleri Holly ve Lee’nin birbirleriyle ve erkeklerle olan ilişkileri üzerinden giden filmde Allen komediyle dramayı harmanlıyor. Ailenin en mükemmeli ve kızkardeşlerinin kıskandığı Hannah; iyi bir eş, iyi bir kardeş, iyi bir anne ve başarılı bir aktristtir. Lee kendisinden yaşça büyük bir adamla bir ilişki yaşamaktadır. Holly ise hiçbir işinde ve ilişkisinde dikiş tutturamayan en küçük kardeştir. Ancak Hannah’nın hayatı aslında o kadar da mükemmel değildir çünkü kocası uzun zamandır kızkardeşi Lee’ye aşıktır. Bir yandan da Hannah’nın eski kocası Mickey hayatın anlamını aramaktadır. Film; aile, ilişkiler, fedakarlıklar ve en önemlisi de hayatın anlamı üzerine mizahla kavrulmuş derin felsefeler barındırıyor. Ayrıca Woody Allen’a en iyi senaryo dalında oscar kazandırmıştır..
1800'lü yıllarda hayatta önemli bir şeye sahip olmayan ve son derece sıradan bir yaşam süren William Blake isimli bir genç, farklı bir deneyim yaşamak adına yaşadığı toprakları terk edip, bilmediği bir yerde yeni bir hayata atılmaya karar verir. Çıktığı yolculuk ise onu hem fiziksel hem de ruhsal anlamda değiştirecek bir deneyimin başlangıcı olacaktır. Son derece kötü bir anında karşılaştığı 'Hiç Kimse' adındaki Amerikan yerlisi, Blake'in aynı isimdeki, ölmüş bir şair olan William Blake olduğuna inanır. 'Hiç Kimse' ile birlikte atılacağı bu yolculuk, William Blake'in sıradışı bir şekilde bambaşka bir insana dönüşmesine neden olur.
Ödüllü Brothers / Kardeşler adlı filminden sonra Susanne Bier'i sinemaya döndüren Düğünden Sonra, Danimarka'nın Oscar adayı oldu. Son James Bond filmi Casino Royale'deki kötü adam Le Chiffre'i oynayan Mads Mikkelsen, Hindistan'da kapanma tehlikesiyle karşı karşıya bir yetimhanenin yöneticisi Jabob Petersen'i canlandırmaktadır. Jacob, Danimarkalı işadamı Jorgen'den yüklü bir bağış alır, ama sözleşme imzalamak üzere Danimarka'ya gitmesi gerekmektedir. Jacob'un Danimarka'ya gelişi Jorgen'in kızının düğünüyle çakıştığı için o da davet edilir. Ancak Jacob'u bir sürpriz beklemektedir: Jorgen'in eşi, Jacob'un gençlik aşkı Helene'den başkası değildir.
Colorado Snowfield'in huzurlu bir kasabasında şeytani bir şey bütün halkı öldürmüştür. Ve şimdi, bu durumu durdurmak ya da en azından Snowfield'i canlı tutabilmek bir grup insanın elindedir.
Yas tutan bir kadın, kocasıyla birlikte bir taşra malikanesine taşındıktan sonra kendi ölümünün korkunç hayallerini yaşar.
“Üç gün içinde öleceksin!” Nina ve arkadaşları aldıkları bu cep telefonu mesajının aptalca bir şaka olduğunu düşünürler. Ancak Nina’nın erkek arkadaşı ertesi sabah, ayaklarına beton bir blok bağlı şekilde göle atılmış olarak bulunur. Nina’nın bir başka arkadaşının da vahşi bir saldırıya uğraması ile gençler hayatlarının tehlikede olduğunu fark ederler. Nina ve arkadaşları ölüm listesindedir. Peki ama neden? Nina peşlerindeki kana susamış katilin kimliğini açığa çıkaracak bir ipucuna ulaşır. Ancak her geçen an ölümlere bir yenisi eklenmekte ve her geçen cinayet bir öncekinden daha vahşi bir biçimde işlenmektedir.